1 Ocak 2012 Pazar

       İlkokula başladığımda "bir gün" derslerim için bana yardımcı olacak pek de kimsenin olmadığını gördüm.
       Aslında altı kardeşiz: Bir abim, üç ablam ve de bir küçük erkek kardeşim varken hem de böyle bir durum içindeydim.
       Şimdi benim annem, annesinin  "ya şu kızı okula yolla bak yoksa hükümet sana ceza yazacak" diye gelen devletin bekçisinin başını bir taşlar yaran ve "kız benim hükümetin değil, ben de kızımı okutmuyorum tasası  sana kalmamış"diye kükreyen annesinin korkusuna, hadi gallim (annemlerin köyünde kardeşim manasına gelir.)biz kaçalım kendimizi okula yazdıralım diyen çocukluk arkadaşı ile okula kendini kaydettirmeye cesaret edemeyerek, okula gidemediğinden hiç mektepli olamamış biriydi.
       Babamsa, yaşadığı  köyden üç köy daha uzakta bir okula giderken kendisine lazım gelen kurşun kalem için babası, bir gün boyunda ağaç kesmek zorunda kalan, gün sonunda ise  potronu olan kişinin  ikiye böldüğu kalemin  yarısını alabilen bir durumdayken çetin şartları bu kadarla da bitmiyor, okula arkadaşlarıyla grup olarak giderken sık sık karşılaştıkları ayılardan birinden  o gün kaçamayarak malesef ayının ağır bir tokadını yemiş ve bayılmış.Köye dönmeyi başaran arkadaşlarının büyükleri getirmesiyle kurtarılmışi,ancak bunun üzerine okulun kapısı kendisi için  dedem tarafından sonsuza kadar kilitlendiğinde, ilkokul üçüncü sınıftaymış. Ama öyle garipsemeyin bu babamın zamanındaki çocuklar  için bayağı bir tahsilmiş hatta babam annemi bu konuyla ilgili bazen kızıdırırdı.Gazete okurken muziplik olsun diye anneme cahil olmasan sende okurdun diye takılınca annemin  sen sanki ne kadar okudun diye çıkışmasına, " sen ne diyon hanım benim öğretmenim zaten beşi bitirmişti yani ben iki sene daha okusam öğretmen olacaktım"diye annemi iyiden iyiye çileden çıkarmayı başarıyordu. ee hal böyle olunca listeden babayı da çıkarmış oluyordum.
      Ablalarımın ikisi zaten evli olduğundan bana hiç faydaları yoktu. onların da öğrencilik geçmişleri çok uzun vadeli ve parlak bir dönemi temsil etmiyordu üstelik. en büyüğün bir küçü olan ablam okuldan kaytardığı bir gün öğretmeni yolda buna denk geliyor. "ne yapıyorsun sen burada" diye sorduğunda şaşıran ve korkan ablam" leblebilerim döküldü onları topluyorum öğretmenim" deyince hastayım bahanesini de kendi kendi kendine yıkmış oluyor. Tahmini zor değil tabii o ablamda ilkokul beşinci sınıfta okul hayatına kocaman bir nokta koymuşlardan birisi idi.
      Abim de  biraz çekingen kendi halinde bir öğrenciydi. Benden üç yaş büyük olduğu için ilgilenmesi gereken kendi dersleri de vardı. Üstelik çekingenliği de zaman zaman  onun başına iş de açıyordu.O zamanların parçalarından olan bir gün okulun belalı öğretmenlerden birinin kızından dayak yiyince hayli ateşli,kardeşine sahip çıkan kimliğe sahip  ablamsa hemen öğretmenin kızına dayağın nasıl atılacağını bir güzel anlatmış, ancak bu onun başını da belaya sokmuş,ee  hadise "eti senin kemiği benim"devirlerinde,söz konusu  öğrenmenin de okulun en sertlerinden  biri olduğu durumda  ablam için sonuç pek de katlanılası bir hal almıyor.Bu ikilininde bir ekip halini almasıyla tamamen yalnızlaşmıştım.Dedik ya en baştan,benim maceramdı başlayan bunu bir şekilde devam ettirmek zorundaydım. ve öyle de yaptım.

İlk yazılım bir felaketti.Zayıf almıştım. Bu zor bir durumdu. Öğretmen seninle ilgilenmez,okula giderken yolu senin gecekondu evinin önünden geçer, sen koşarak önüne çıkarsın sadece bir "günaydın öğretmenim" demek içindir bütün çaba ancak o seninle farketmez  bile,üstüne üstlük  evde zaten çok da parlak bir yerin de yoksa mesala annenin özlemle beklediği,  üç kızdan sonra sahip olduğu, bir erkek evlatdan sonra dünyaya  gelmiş kız çocuğuysan, hayat senin için pek de kolay değldir,Adil hiç  değildir. hep daha fazla çabalamak zoundasındır. kendini ispat etmek hatta sevdirmek için.Bunun içindir ki  en azından  okulun lehine olması gerekir.
      Bende karar verdim.  ilkokul birinci sınıf öğrencisinin ikinci yazılısında yapılmayacak bir şeyi yapacak ve kopya çekecektim oturdum planladım, temiz bir sayfa kopardım defterimden. zira biz yazılıları defterimizden kopardığımız yapraklara yapardık.Kağıdın arkasına ezberlemek zorunda olduğum tüm fişleri yazdım. Tek tek bakarak hiç bir harfi atlamadan sonra yazılı sırasında arkadan okuduğum fişleri öne geçirdim.İşi biten fişleri de sildim  hemen ki elde kanıt olmasın.Ön tarafa yeniden yazdım iyi ki de yazmışım, sınıftan bir çocuk da önceden hazırladığ fişlerin üzerinden yazıyormuş gibi yaparken öğretmene yakalandı sonu pek hoş olmadı. Buna rağmen ben tüm fişleri silip olaydan vazgeçmedim ne olursa olsun bu yazılı iyi geçmek zorundaydı. Bu benim için artık başka bir  olay durumuna geçmişti. En nihayetinde tüm fişleri zamanında geçirip öğretmene sıfır yanlışlı tamı tamına beşi hakeden bir kağıt verdim. Elbetteki beşi kaptım. Bu olaydan sonra hiç düşük not almadım. Öğrencilik hayatım bambaşka bir boyuta geçmişti. O boyuttaki benim konumumsa bulutların üzeriydi.Çok mutluydum.
          Dedik ya tünelde karanlığı aydınlatmak bize kalmıştır. diye İşte ilk ışığımı  muzip bir fikir sayesinde yakmış oldum. ve o ışık elimde koca bir meşaleye dönüşüp tüm okul hayatımın seyrini değişmesine sebep olduğu için size  bu küçük mecaremdan bahsettim.Bu maceradır ki bana çalışkanlığın ayrıcalığını yaşatan,varlığımı kabule uğraştığım annemle bile ilişkim bir nebze de olsa vücut bulduran.Bu benim için hayatla başa çıkmak adına gururlu büyük bir adımdı.Başlangıcı pek doğru değildi belki, ne derler bilirsiniz savaşta her yol  mübahtır. sonrasını kesinlikle tırnaklarımla devam ettirdiğimi de bilmenizi isterim ki bana haksızlık etmeyin.
            Bir günleriniz hep tünelin  aydınlık yanına yakın olsun..
            Bir gün görüşmek üzere hoşçakalın..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder