25 Aralık 2011 Pazar

Bir gün, bütün bir ömrün tamamlanması için yaşanan her saniyeden meydana gelen gölü göl yapan damlalardır..
   Hayata ilk adımı atarsın mesala ilk gülüş, ilk seviş, ilk sevişme, ilk hayel kırıklığı, son aşkın hepsi bir gün de harmanlanır.
          Bir bakmışsın bir gün okula bile başlamışsın. Annenin eli elinde, çantası onun sırtında. Ama ne yaparsan yap yaşanacak hayat senindir. Bundan kaçış yok, tünelin bir ucundan başladın yürümeye, bu senin karanlığın... Ya bir meşale olacak kararların, karanlığı aydınlatacak tünelin sonuna gelirken, daha sakin daha dingin daha mutlu bitecek bu serüven.Ya da aksi olacak, yüksekten düşüceksin gece yatağında ,köşelerde ağlayacaksın fırtınalara, sağnak yağmurlara yakalanacaksın. Yaşadığın bir günler bir adım olacak o tünelde öylece devam edeceksin.yoluna, ister fırtına ister sükunet eşliğinde.
     Her yirmidört saatte bir, bir halka eklenir zincirine. Ve yine "bir gün" hayatın değişir. Mesala  anne olursun.  Öyle bir gündür ki o, ne yaşlılık unutturur o günü, ne en derin hafıza kayıpları. Her şeyden vazgeçmiş, bir sürü bir günleri kayıp olan ak saçlı, eksik dişli bir kadının gözlerinin içine bakın ve o günü sorun. Asla cevapsız kalmazsınız, tecrübeyle sabittir. Tarih veremez belki, saat veremez. Ancak emin olun  o günün hiç bir saniyesini kaçırmadan anlatır. O kanla gelen, acıya kesmiş bir vücuttan meydana gelmiş, küçüçük bir yaratığın kendine verdiği mozaşistce hazzı, mutluğu; kimse o günü onun elinden alamaz. Ne üstüne konulan günler, ne de bu günlerin çoğalmasıyla ters orantılı olarak eksilen hayat onun elinden alamaz bunu. Kolay mı ? Artık tek bir parça değilsindir, sanki tam ikiye bölünmüşsündür. Üstelik nasıl bir bölünme ise, diğer yarın senden, sen olandan da öne geçmiştir. Artık her saniyen onun olmuştur. Sen o olmuşsundur. Bunu verirmisin herhangi bir şeye...
    Hayatında, -bu kadar önemli olmasa da- başka günlerin olur. Bir gün işe girersin, bir gün işten kovulursun, bir gün terfi edersin, belki  bir sahnede dev olmuşsundur, devi alkışlayan ya da. Bunların hepsi bir gün de  gelir başına ve o  bir günleri yaşayıp kumbarana atarsın farkına bile varmadan. Sonra eline anahtarı alıp  o, onca sesin, onca yüzün, onca sevdanın, onca ayrılışın, kavuşmanın mutluluğuna, acısına kaptırırsın kendini yüzünde ince bir gülümseyişle...
    Gelin anahtarlarımızı elimize alalım ve karşı pencereden bir bakış atalım. Cesurca açalım romanın her bir yaprağını ve görelim o sayfaların nasıl olup da  bir günlerden meydana gelerek koca bir hayatı içine hapsettiğini. Dahasını da başararak tarifsiz fırtınaya dönüşerek yarattığı hortumla her birimizi, bir günlerimizi yaşamak için o ucunu göremediğimiz kendi tünellerimize nasıl savurduğunu  görelim.
                                         BİR GÜN GÖRÜŞMEK ÜZERE HOŞÇAKALIN...