Ömürden geçen her gün bittikten sonra geçmiş olur aslında, gelecekte biz bunu düşünür, güzelliklerini kendimize, başkasına öve öve bitiremeyiz. Keşke bunu o günü yaşarken yakalayabilsek, farkına varıp mutlu olsak ama olmaz işte bizden çıkıp gidince kıymetini biliriz. Bu sadece yaşanan günlerle değil , birlikte yaşadığımız insanlar için de böyledir. Gittiklerinde haklarında konuşurken bir kötü söylesek iki iyi söyleriz. Ne yapalım bu da böyle bir çelişki , ne derler bilirsiniz ilişkilerin matematiği olmaz . Iki ile iki hiç bir zaman dört etmez.Bazı dönemler de ise istese de edemez. Her şey istenilen rutin düzende gitmez.
" Değişmeyen tek şey değişimdir" Hal böyle olunca gelişen teknoloji kolay ,pratik , hızlı, tempolu yaşamı bize benimsetirken , çeyiz sandığındaki danteler gibi, bir çok değerimizi de gözden uzak yerlerde belki bir gün kullanılır,bakarsın yeniden moda olur diye saklamaya itti hepimizi
Zamanımızın en büyük değişimi bilgisayarlar bir çok konuda yükümüzü aldılar üstümüzden,insanın çalışması gereken tehlikeli bir sürü görevi üstlendiler bizim adımıza, hesaplamalar yaptılar, böyle güzel bir durumdan kötü sonucun çıkması ise bilgisayar olmakla insan olmanın ayırımına varamadığımızdandır.
Kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler, çocuk yaşta çalışanlar , öğrenciler, sürü halinde günün belirli bir saatinde sanki bir el onları derleyip toplayıp oraya koymuş,gidecekleri yönleri belirli gruplara ayırarak belirlemiş ve insanlarda verilen görevi ifa etmek üzere sel olmuşçasına hızlı adımlarla bir yerlere yetişme daha doğrusu binecekleri toplu taşıma araçlarını yakalama çabasında , hepsinin gözleri en uzak noktaya sabitlenmiş , yüzlerinin en iyi ifadesi ise ifadesizliktir, çünkü genel geçer tek görüntü yorgunluktan rengi kaçmış bir ten, bıkkın çökük bir çift omuz, gözleri kapanmamak için adeta savaş veren insanlardır.sabah şık şıkıdım olan bakımlı bayanların ise saçları dağılmış, ya sıcaktan makyajları akmış, ya soğuktan dudakları çatlamış, kendinden vazgeçmiş bir şekilde eve giden yola koyulmuşken servisle giden, yada toplu taşıma araçlarında yer bulan ender şanslı şahıslar kafalarını cama dayayıp yolculuk boyunca düşünür. Ya kreşte ki çocuğa yetişememektir kaygı, ya trafik sıkışlığında , üstüne üstlük müdürün kaprisiyle işten geç de çıkmış ise bakıcının asık suratı, hiç olmadı evde yemek de yok bu gün ne yapsam acaba? , erkek ise camın kenarındaki pestili çıkmış bir şekilde eve girince nasıl yapsam kendimi düzeltsem , düzeltsem ki evde
-"ne bu surat sadece sen mi çalışıyorsun evde huzur muzur bırakmadın"
söylemlerine yaşamasa ne güzel olur. zira birde onu kaldıracak hiç hali yok.
Yolculuk bitiminde bu kalabalık sürü indikleri çeşitli duraklardan telaşlı ev dedikleri barınaklarına sığınmak üzere süratle hareket ederler , istenilen sükuttur sadece. O kadar vazgeçmiştir ki kendinden çarçapuk , eşofman, pijama, paspaye rahat ne varsa geçirirler üzerlerine , acil acil pratik, mutfaktaki mevcut malzemelerle yemek oluşturulur.olmadı hazır bir şeyler söylenir, özensiz mümkün olan en kısan zamanda hazırlanan bir sofraya geçerilir. Bir iki çift laf edilir. sofra hatırına,günü her ne olursa olsun kasasız belasız bitirmiş olmanın zaferiyle kısıtlı bir zaman diliminde dışarıdan bahseder aile bireyleri birbirlerine amma velakin bu bile herkesin kafası dışarıdaki işlerle doluyken tam bir birlik oluşturmaya yetmez,bir takım hikayeler anlatılır anlatılmasına da kafası dolu dinleyen bireyler sadece yüzeysel dinlerler kulağına gelen sesleri yani yapılan paylaşım değil sohbettir aslında hal böyle olunca da her birey kendi yorgunluğunu, kendi sorunlarını, yine kendi bilgisayarlarında kendi odalarında, ayrı televizyonlar izledikleri farklı dizilerde üzerlerinden atmaya çalışınca,annenin çocuklarını sevmeye, çiftlerin birbirlerine iyi geceler demeye bile fırsat bulamadan köşede bucakta uyuya kalmalarla son bulur gün. Sevmesiz sevişmesiz! Duruşumuz budur yeni dönem modern yaşantılardaki evlerimizin tablolarında.
Güldüren düşünürümüz Nasreddin Hoca yüzyıllar önce sanki bu günkü tabloyu görmüş de karısıyla şu sohbeti gerçekleştirmiş;
-Yahu hanım bizim 1 kilo ciğer nerede?
-Bizim kedi yavrusu yedi diye
Hoca alır kedi yavrusunu tartar , kedi bir kilo gelir.Döner karısına
-Yahu hanım der. Bu ciğerse kedi nerde , bu kediyse ciğer nerde
Evet muzip hocamızın dediği gibi ,
Bir günleriniz daima tünelin aydınlık yanına yakın olsun.
Bir gün görüşmek üzere Hoşçakalın...!