16 Mart 2012 Cuma
15 Mart 2012 Perşembe
YALNIZLIĞINI DA AL GİDERKEN!
Bazen tüm zamanların en yalnızısındır. o kadar yalnız ki gökdeki ay bile senden kalabalıktır. Ne kadar acayip hayatından giden kişinin adedi birdir . Sadece bir, tekdir. Gel görki tüm şehir boşalır onun adımlarıyla sanki süpürür herkesi önü sıra her şeyi her yeri yanında götürür. de sana da kalan kocaman bir boşluktur, keşke yalnızlığın o yıkıcı uğultusunu da yanında götürse,olmaz işte payına düşen budur gidişlerde, oyunun bu perdesinde kalansındır, çünkü gidenin ardından bakan
O zaman gitmek istersin , bu artık , bi yelkenliye binip açık denizler mi , trenle rayların tıkırtıları arasında sallana sallana ulaşılabilecek en uzak noktamı , uçakla göklere çıkıp uzunca bir süre aşağı inemeyecek kadar ötelere gitmek mi , gözün kararırsa hiç önemli değildir. neresi nereler olduğu o kadar ki , bu kaf dağı bile olabilir hepsi aklına geldiğinde süper bir fikir halini alır tasarladığın an itibariyle . Kim bilebilir ki belki orada insanlar vardır. Hatta bir bakarsın kalabalık bile olabilir.
Bazen gitmeyi başarırsın belki istediğin kadar uzağa değil, gene de gitmek gitmektir. Hedefe ulaştığın zaman anlarsın ki, konunun gitmekle ya kalmakla hiç bir ilgisi yok, kendini götürdüğün sürece her yer aynı insansızlıkta olacaktır.
Hemen bir B planı yaparsın olacak gibi değildir çünkü bu duruma tahhamül etmek olanaksızdır. Nefes almak bu kadar mı can acıtır ?Acıtır işte bu yüzden de çıkış yolu aramak zorundasın tıpkı labirentte peyniri arayan fare gibi . Kendini bırakman gerekli bir yerlerde tamam buldun işte. Çare bu , derdinin dermanı bu . İyi de nerede bırakacaksın , hangi zaman diliminde, dilimlerin hem hepsi kayıp , hem her an onunla olduğun saniyeler bütünü oluştururken.
Birilerini ararsın can havliyle , geçmişte bıraktığın, bu epey bi geçmiş olmalı ki , onunla yaşadıklarını , birlikte nefes aldığını , uzaklarının , yakınlarının hepsinin onda yoğrulduğunu , bilmesin , bilmesin ki , bunların konuşulması da imkansız hale gelsin. Fikir güzelde arananların kiminin telefon numaraları değişmiştir. Kiminin yaşadığı şehir , ya da seni hatırlamaz , hatırlasa bile umursamaz . E ne yapalım o kadar da uzaklara gitmeye gerek yok. Daha yakından birileri de olabilir. Hem o kadar sohbet konusu varken tutup onu mu konuşacaksın. Güvenirsin bu konuda kendine gereksiz bir deli cesaretiyle ,
En nihayetinde bir can simidi bulunur bulunmaz hemen sözleşilir, en kısa sürede de buluşma gerçekleşilir. Konu konuyu açar. Olağan dışı hiç bir şey yokmuş gibi davranalır ilk dakikalar, sonra durum zorlaşır ve bu olağanlığı devam ettirmeye çalışırken dozu kaçırır fazla neşeli olursun, bunce neşeli haldeyken gözlerinin buğusu , yüzündeki anlamsız ağlamakla gülmek arası ifade,tüm bunlar bira araya gelince de yakalanırsın pek tabii , aslında suçlu kötü bir senaryo da , kabileyetsiz bir oyuncu olmandır.
Sonunda da kaçmaya çalışırken, zincirlendiğin yerdesindir. Harfler daha biraz önce ağzından zorla sese dönüşen şeylerken , şimdi çağlamışlar , hiç mi hiç zorluk çekmiyorlar kelimeleri, cümleleri oluşturmakta. Anlattıkça azalacak sanırsın , Bilakis çoğalır ,çoğalır,çoğalır senden bile fazla olur özlemler , pişmanlıklar kızgınlıklar.Kaldıramazsın omuzların çöker, yüzün düşer , pes edersin. İşte çözüm sandığın bir olasılığı daha önünde duran çay bardağının buğusunda boğmayı başarmışsındır.
Sonra şöyle bir irkilirsin, benliğine iner iç sesine kulak verirsin dön hayata yakala bıraktığın yerden, tut ipin ucunu sadece senmisin bu konuda dertli olan ,kalk ayağa, ee öyle ölmeyi düşünmekle, ölmek aynı şey değil,kolay hiç değil, yarım da olsa doğrulursun, belin bükülmüştür.Tam dik olamazsın tabii ama olsun, artık oyunun kurallarını sende biliyorsun, bir şekilde uyum sağlar, kendine dönersin arayışın yeniden başlar.İlk önceleri ya hep uyursun zaman geçsin tükensin bende içinde tükeneyim dersin, ya da seni anlamayan gözlere, yüreklere yelken açar,buz gibi elleri tutarsın.Anlamsız.
Perdenin son oyununda bir bakarsın aynaya "bende sana verecek kadar ben kalmadı. " diyerek atarsın onu hayatından , hiç bir kırıntı , hiç bir iz , duygu bırakmadan. Silersin tümden hatta artık kızgın olma nefret etme dürtüleri bile yoktur içinde. Nazım Usta'nın dizeleri gibi devam edersin yoluna "Bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine"
Bir günleriniz hep tünelin aydınlık yanına yakın olsun
Bir gün görüşmek üzere ,,
Hoşçakalın
1 Mart 2012 Perşembe
MİLYONDA BİR İHTİMAL
Bir gün o çıkar karşına, yaşın kaç bilinmez kimbilir belki 17 ,20,40, yada 50 hoş önemi de yoktur, önemli olan sadece ve sadece o dur.yüzlerin, binlerin, milyonların arasından süzülüp karşınıza çıkan bir kişi. Milyonda bir ihtimal olan bu kişi tek olabilir ama hayatınızdaki kapladığı hacim hiç de öyle değildir.
Bir anda dünyayla cennet arasında bir yerlerde Araf"da bulursun kendini,çok güzeldir burası öyle ki ne cennete gitmenin yolunu ararsın ne de dünyaya dönmeye çalışırsın. Bu arada kalmışlık kadar sana mutluluk verecek bir şey yoktur. o vakitlerde ne kariyer düşlersin, ne paranın anlamı vardır, ne de dünyada yaşayan adına insan denen diğer varlıklar sizi ilgilendirmez. Bu öyle bir hale getirir ki seni en sıkı dostunla buluşman gereken bir günde milyonda bir ihtimal seni arar.
-Bu gün görüşebilirmiyiz
-Ayy çok güzel olur
-Seni çok özledim
-Ben daha çok hemen hazırlanayım
Birden aklınıza gelir başka sözünüz var. sadece on saniye düşünürsünüz o da bahanelerin arasından birisini seçmek için bir an tereddüt etmeden telefon alınır.
-Alo
-Alo arkadaşım bu gün kötüyüm biraz görüşmesek olur mu? Ama dur öyle derse bu sıkı bir dost demi hemen yanına ziyarete gelmek ister. Seni hastaneye götürmek ister. Yok yok olmaz bu yeniden prova edilir.
-Alo
-Kanka bizim patron kahretsin illa mesaiye gel diyor. ya ne kadar üzüldüm bilemezsin. seninle yarın görüşelim biz olmaz mı
-Ya olur da benim yarın programım var önceden ayarladım oooff ne yapsak
-Kanka boş ver boşver kendini üzme daha sonra konuşuruz kapatmam lazım by
Çar çabuk kapatılır telefon ne de olsa daha hazırlanması gerekli. Mutlak beğenilmesi gereken bir durumdur bu kolay mı? Eldeki en iyi malzemeler kullanılır, hayata en olumlu bakılan tavır da üzerine bir güzel oturtulur, olabildiğin kadar en bir halde çıkarsın karşısına, ve onu da öyle bulursun buluşma noktadan da. bu kez saniyeler gereksiz bir hızla kovalar dakikaları keza onlar da saatleri telaşlıdırlar bir an evvel gidecekleri yere gitmeye çalışırlar gereksiz. Bu gereksizlik ne yazık ki ayrılık zamanı demektir. Eller ellerden ayrılır evvela, son bir öpüşme koklaşma ve en zor olana gözlerin birbirinden kopmasına gelir sıra, Genelde hep oğlan bakar kızın ardından uzuuun uzuuun.
Evine çekildiğinde yine anne, baba, arkadaş, kardeş diğerleri sanal varlıklardır senin açından zira, açının çapı elindeki bol bol gülümseme işareti koyarak yazışmanı sağlayan telefondur. Bazen diğerlerinden kimileri densiz densiz ne o sen kiminle mesajlaşıyorsun dediğinde gerçek karanlık dünyaya zorunlu dönüş yaparsın hiiççç arkadaşlar işte aman canım ne var sanki der ve en fazla on dakika oyalama taktiğinden sonra tekrar dönersin arafına
Ya sonra ?
İşlerin düzgün gitmesi ve ilişkinin evliliğe dönüşmesi veya uzun soluklu bir hal alması olasılıklar arasındadır.Gerçi kurulan hayallerde bir takım farklılıklar vardır tabii. Mesela bu harika milyonda bir olasılığı meydana getiren bir annenin varlığıdır ilk göze çarpan, eh bir de yanında kardeşleri varsa işler biraz daha zorlaşır. En fenası da arkadaşlarının arasında gıcık bulduğun hatta bazen seninkini kıskandığın tiplerdir. İki kişilik dünya yoktur artık. Arafa çıkma anları sınırlanmaya başlamıştır. zamanla istisnalar bile dönüşebilir.
Mesaj çekmeye gerek yoktur. Hep yanındadır yalnız bu kez kelimeler kaybolur.Allah Allah ne konuşurdun sen onunla onca saat, o kadar, cahillik işte dersin küçük bir tebessümle önceleri , sonra o günleri özler, eğer işler çığrından çıkarsa da lanet edersin kendine yaptıkların için
Mutluluğun kumbarası gibi görülen pembe panjurlar aslında hiç bir zaman varolmamıştır. Çoğu kez taşınılan bir apartman dairesidir. Çoğu kez duvarları da gridir üstelik bu dairelerin ya da duman rengi, cıvıltını, coşkunu neşeni temsil edecek o küçük evin bazen boğmaya başlar seni, önce işin için ne kadar gereksiz bir fedakarlık yaptığını anlarsın iş yerinden Mualla"ya rastayıp da
-Aaaa nasılsın hayatım ne var ne yok
-iyi şekerim sağol işte ben de pazarlama bölümü şefi oldum. Biliyormusun bu ay Milano'ya bağlantı kurmaya beni yolluyorlar harika değil mi?
---Öylemi çok sevindim
Yalan aslında sen olmalıydın o hatta en az o daha yukarılarda bile olabilirdin aslında aklından geçen buydu aslında
Neydi ayağının yerden kesilmişliği , sorgulamaya başlarsın kim bilir belki ağlarsın da üstelik tek başına da yapamazsın bunu, sıkı dostun vardı senin hatırlarsın
-Alo
-Hayırsız ne yapıyorsun nerelerdesin? (sesindeki samimiyet şaşırtır seni)
-iyi ne olsun sen nasılsın görüşelim mi pat diye büyük bir istekle söylersin farkında bile olmadan
-Olur ne zaman istersen
Bir an bile olsa eski heyecanını yakalarsın tüm sorunları , soruları çözecekmiş gibi güçlenirsin yeniden omuzlarını dikleştirir ve buluşma noktasına gider başlarsın anlatmaya her kelimede biraz rahatladığını hissedersin.
Galiba insanoğlu sahipolabilme güdüsünü sahipolana kadar kovalıyor. Ondan sonrası rutinlik, tekdüzelik, çelişki, "artık benim" gerçeği bencillik ve koruma dürtüsünü sunuyor önüne ve sevdiğine altın bir kafes veriyorsun güle oynaya...
Oysa ikili yaşam bıçak sırtıdır. ve yürüdüğün yol sabunlu her an kayabileceğin bir zemindir. Herkes vazgeçilen olabilir. Sen bile....
Bir günleriniz hep tünelin aydınlık yanına yakın olsun.
Bir gün görüşmek üzere
Hoşçakalın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)