1 Eylül 2012 Cumartesi

AŞKLAR VE ÇELİŞKİLERİ



     Aşk ne melen bir şeydir... Nerden çıktı ne zaman doğdu kimse bilmez amma velakin şu bir gerçektir ki dünya üzerinde insan oğlunun var olduğundan hatta ve hatta insanoğlu daha dünyaya inmeden aşk doğmuş ve kendi doğumu sırasında  aşıklar Adem ile Havva bu sebepten başlarını derde sokmayı başarmışlardır.
    Bundan sonrada  aşkın adının anıldığı muhtelif yerlerde savaşlar, yıkımlar, çekişmeler, ayrılıklar
olmuş, insanlar duyguları yüzünden hor görülmüş, çoğu kez işkencelerle hayatlarını kaybederek yaşadıklarının bedelini ödemişlerdir.
        Meryem'in aşkı  yüzünden Hz. İsa işkence görerek, çarmıha gerilerek öldürülmüş, böylece annesinin yaşanmışlığının bedelini hayatıyla ödeyerek insanlığa bir tarih, bir din bırakmıştır. Yani bu o kadar karışık bir formüldür . Uğrunda yapılan fedakarlıklarla hem tarih yazılır hem kötülüklerin kapısı açılır.
       Tarihteki bir çok büyük savaş yasak olan, doğmaması gereken aşkların varlığı sebebi ile ortaya çıkmış veya aşıkların koynunda gelen kale anahtarlarıyla kazanılmıştır. Bu olgunun gerçekliği de budur aslında ya en büyük hayaller gerçek olur, ya da en büyük hayal kırıklıkları vuku bulur.
         İnsan metobolizmasını bu kadar alt üst eden bir virüs daha yaratılmamış olduğundan sanırım hala revaçta. Öyle ki mükemmel bir düzenekte işleyen beynin yönetimindeki bedenimiz tüm bildiklerini yok sayar, bambaşka bir hal alır.Virüs vücuda ilk yayıldığı anlarda anlamsız bir mutluluk okunur surette, yürünen tüm yollar bulutların üstü, nefes alınan her mekan cennettir ki insanoğlunun aşka ilk feda ettiği ebedi hayatının mükafatı olmuştur. Bu virüs bedenimizden çıktığında ise içimize bir karanlık çöreklenir, yüreğimiz ağırlaşır taşıyamayız. İnsanoğlu acizdir, üstelik söz konusu olan dermansız bir derttir.

            İnsandan daha yaşlı, elle tutulup gözle görülmeyen, varlığı varsayımdan ileri gidememiş olsa bile yaratılmışların efendileri, akli melekeleri bulunanların görünmez prangaları olarak onları kendisine tutsak etmeyi başarabilen, anlatılması imkansız yaşanması güç olan bu olgu hakkında filmler çekiliyor, şiirler yazılıyor, şarkılar söyleniyor, türküler yakılıyor, masalların değişmez kahramanlarına aman dedirtiyor, yaşanamayan sevdalar destanlaşıp dilden dile dolaşıyor. Yine de kendinde barındırdığı sır çözülemiyor. Sanırım bundan ötürüdür ki ilişkilerin matematiği olmaz derler...
            Bir çelişki yumağıdır aşk çoğu kereler, yaşandığında büyümesi, güzelleşmesi gerekirken önünde ne kadar engel, ne kadar kötülük olursa aşıklar tüm bunların karşısında ne ölçüde yıpranır, dağılır, tutsak edilir, acılar çekerse aşk da o kadar ölümsüzleşir. Dilden dile dolaşarak büyür büyür büyür en nihayetinde devleşir.  Oysa doğal olanı yani  kavuşmanın, tek vücut olmanın, iki ayrı bedenin bütünleşerek tek bir ruh, tek bir beden olduğu durumlarda bunu sadece yaşayan iki kişi bilir. Kimse onlarla ilgilenmez, çevrelerindeki yakınları dışında varlıklarının bile farkına varılmaz. Bazen ise zaman ilerleyip bedenlerindeki yangın sönünce kendileri bile unuturlar yaşadıklarını.
           Aşk müdahaleci olduğu bir çok noktada olduğu gibi zaman dilimlerine de hükmederek yaşandığında  sanki hep baharmış gibi algılanır, puslu, kararmış havalarda yaşanamazmış gibi... Bunun sebebi ise kendisini  karanlığın zıttı olarak aksettirişi, var olduğu tüm zamanların yeniden doğuşu simgeleyen, iyiliğe, güzelliğe gebe doğanın yerine koyar kendini. Hiç mütevazi değildir. Hatta ukaladır da, karşısında olan, onun karşısında durmaya çalışan sevdalıların engellerini karanlık ilan ederek yer altına sürgüne yollar. Aydınlık yanın temsilcisi ilan eder kendini, öyle girer vücudumuza  her bir zerremizi kuşatarak hapseder kendine.
          Oysa uğruna feda edilen yaşamlar, gerçekleşen kıyımlar, hatta ismi tarihten yok olan  ülkeler bile onun kurbanlarıdır. Yenilen pehlivanın güreşe doymadığı durumlar yaşanır, karşısında bir çok defa yenilir insanoğlu. Tüm acizliğiyle çırılçıplak kalır önünde savunmasız... Sonra bir daha dener, bir daha... Yeniden yeniden yenilerek belki bir gün dize getirip yenebileceği umuduyla. Şimdiye kadar başarabilen çıkmamıştır. Krallar krallıklarını terk etmiştir kimi zaman, yiğitler savaş meydanlarında canlarıyla harmanlamıştır ya da Yunus Emre misali haykırmıştır:  "GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ...."
                 Bir günleriniz tünelin hep aydınlık yanına yakın olsun
                 Bir gün görüşmek üzere hoşçakalın!
         
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder